Eski yıllarda, özellikle 1990’lı yıllara kadar baldıran yaylasına göç özel bir tören ve ihtişamla yapılırdı. Tipik göçebe Yörük toplumunun âdetleriyle süslü bir göç yapılırdı Baldıran yaylasına. Kimileri ise az sayıda da olsa Eynedolu ve Çatalucu yaylalarına giderlerdi.

Kağnılarla ve at, eşek sırtında taşınan, kazanlar, yayıklar, külekler, çömlekler, hatta bacakları bağlanmış  tavuklar; yorgan, yastık, minder, çul ve cecimler..... aklımızda kalanlar arasında daha neler var neler.... Körpe buzağıların , kuzular ve oğlakların meeleşmeleri... sabahın erken saatlerinde öten horoz sesi, follukta yumurtlayacak tavukların gıdaklamaları, süt emmek için anasını arayan kuzuyla yavrusunu arayan koyunun meeleşmesi... Galiba bir çoğumuzun bu seslere hasret kaldığı bir gerçektir.

Kağnıları çeken, kara saban önünde inleyen öküzler, traktörler kullanılmaya başlayınca kim bilir ne kadar dua etmişlerdir bu yükten kurtulduk diye . Harman yerindeki nasibi kesilen zavallı öküzler...

Yaylamızda Kocapınar ve Küçcükpınar adıyla iki su kaynağı vardır. Kocapınarın suyu hem çok soğuk hem de çok yararlı olduğu  için herkes Kocapınardan su içmek ister.

Yakın yıllara kadar yaylacılık ayrı bir kültür iken son yıllarda yaylamızın bir mesire yeri haline gelmeye başladığı görülüyor.

Yayla; büyükannelerle dedelerin torunlarına baktığı, tuzsuz yağ, çökelek, peynirle beslediği, sac ekmeği ya da mısır ekmeğini çorbasına, yoğurduna doğradığı bir yerdi. Yayığını yayıp, yağını küleklere, çökeleğini, peynirini de çömleklere basıp gönderen nineler nerde? Keçi kılından eğirilen ipleri, kurulan tezgahta rengarenk çul ve cecimler dokuyan anneler nerede? Kalaylı bakraçlarla Kocapınardan, Küçükpınardan su taşıyan bacılarımız nerede? Kışlık odununu taşıyarak elleri ve omuzları nasırlaşan dedeler, babalar nerde?

İneğini, kömüşünü , koyununu keçisini sağan anneler, yaylanın o temiz havasını, suyunu ve dumanlı dağlarının çisesini üzerinde hisseden dedeler nerde?

Her yayla obasının yanında çevirme denen açık hayvan korunağı yerlerde inekler sağılırken “geeel kızım geeel, anasının gülü geel”veya  “geel oğluuum geeel geel...” gibi sözler duyardık. Bazen adını bilmediğimiz çocuklar mı var? Yoksa yeni büyüyen bir çocuğa mı sesleniliyor derdik. Yayla hayatını bilenler için hiç de öyle değildi. Çünkü o elleri kınalı, yüzleri nurlu anneler, babanneler küçük buzağılara, danalara da güzel ve sevimli ad verirlerdi.  Hele de yaylada dünyaya geldiyse adı mutlaka “Yaylalı olurdu.

Yayla yollarında söylenen türküler ayrı bir önem ve özellik taşır.

Baldıran yaylasına giden yol üzerindeki yer adları: Köyönü, Dereler, Yolüstü, Almalık, Fatmapınarı, Deveci Konağı, Yambalkoca, Tekmezar, Tekahlat, Arapağılı, Hacı Hüsnünün su, Midiğin çağladığı yer, Isırganlıdere, Rasimin dönemeç, Aşağı gölgesi güzel, Yukarı gölgesi güzel, Kocatepe.............